Özhaseki, ‘Değişime ve gelişime ayak uydurmazsanız üniversiteye giden çocuklarınız geri dönmez. Hadi görüşürüz’ diyip telefonu yüzünüze kapatırlar diyerek Zonguldaklı sektör temsilcilerinin yüzüne acı gerçeği söyledi.
Bakan Mehmet Özhaseki’ye Zonguldak’ın geçmişi geleceği ile ilgili bilgi veren Vali Osman Hacıbektaşoğlu, enerji üstü şehri olma gerekliliğinin yatırım ve donanımı ile ilgili destek istedi.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, Zonguldaklı STK, iş insanları ve sektör temsilcilerine memleketi Kayseri’nin kalkınması ve turizm potansiyeli ile ilgili örnekler verdi.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, Zonguldak Dedeman Otel’de dört temsilcilerine yaptığı konuşmada şu ifadelere yer verdi; “Konuşmamda biraz şehircilik, şehirciliklerin nelere dikkat edilmesi gerektiği hususunu vurgulayacağım. Sonra günümüzden biraz da inşaat sektörüyle ilgili arkadaşlarımız olduğu için sektörümüzün geleceğinden bahsetmeye çalışacağım. İnşallah verimli bir toplantı olur diye düşünüyorum. Şehir üzerine çalışan insanların büyük bir çoğunluğu şehri tarif etmekte zorlanıyorlar. Çünkü o kadar çok birleşenin bir araya gelmesiyle kurulmuş bir örgüt ki şehirlenme. Bir tek tarifle şehirciliğin altından kalkabilmek çok kolay gözükmüyor. İçinde eğitim var ve sağlık da var şimdi şehirde. Bir ortam gibi gözüküyor. Biz de kadim şehirlere sahibiz. Dünyanın en eski yerleşim yeri olarak bilim adamları, Bir Mezapotomyo’yu tarif ediyorlar. Bir de Anadolu coğrafyasına. Evet, Anadolu coğrafyasındaki bizim şehirlerimiz 10 bin yıllık, 12 bin yıllık şehirler. Buralarda haliyle ticaret var, üretim var, ekonomi var ama bir taraftan da komşuluk ilişkileri var, kültür var, sanat var, estetik var. Bunlar da bir medeniyet doğmasına sebebiyet veriyor. Böyle bir ortam. Bir takım temel kurallar var. Bunlar hiç değişmiyor şehirler için. Birisi mesela şehirler canlı organizmalar. Hiç kimse şehirleri dışarıdan bakıldığı kadarıyla taşla topraktan ibaret yapılar gibi görmesin. Böyle görürsek zaten şehri bir kere kaybetmişiz demektir. O canlı organizmalar üzerinde titremek icap ediyor. Her an yenilenmek icap ediyor. Bakım istiyor, ihtimam istiyor. Eğer bunları hakkıyla yaparsanız çocuklarınız da orada yaşamak istiyorlar. Yoksa yavaş yavaş evlatlar gidiyor bir daha da gelmiyorlar. Daha iyi bakım olan, daha çok renkli olan, daha çok sosyal imkanlar olan şehirlere doğru gidiyorlar ve gelmiyorlar bir daha. Bayramdan bayrama annesini babasını arayan, hadi kendine iyi bak deyip telefonu kapatan insanlar grubu oluşmaya başlıyor. O yüzden şehirlerimizin mutlaka çok sıkı bir şekilde bir bakıma ve ihtimama ihtiyacı olduğunu bilmemiz gerekiyor.
“HIZLI BİR DEĞİŞİM VAR”
İkincisi şehirler arasında müthiş bir rekabet var. Devletler arasında rekabet var ama şehirler arasında da var. Kıt imkanlar var. Maksimum pay alma kavgası var. Sektörler arasında çekişme var. Eğer siz burada şehrinizi geleceğe taşımak istiyorsanız zamanında ruhunu okumanız gerekiyor. Çok hızlı bir değişim var. Belki de günümüze damgasını vuran en önemli olgu değişim olgusu. Bu değişim dünyada hem hızlı hem de çok boyutlu. Aklınıza gelecek her alanda değişiklik var. Ve çok hızlı bir değişim var. Siz bunu Allah için doğru bir şekilde davranır ve geleceğe hazırlanırsanız hem kendinizi hem şahsınızı hem şehrinizi ayakta tutuyorsunuz. Yoksa yavaş yavaş misfi olarak durumunuz gittikçe küçülüyor, geriliyor. Tarihte Anadolu’da doğuya doğru birçok baş şehirler var. Fakat zamanın ruhunu okuyamadıkları için şimdi birçoğu sıradan il olduğu gibi bazen ilçe konumuna da düşmüş durumdalar. Böyle bir şehir konumuna da düşmemek lazım., Şehircilikle çok güzel bir söz var, şehirlerin geleceği yerel yöneticilerin ufuklarıyla doğru orantılıdır. Gerçi epeyce bir teorik bilgi can sıkıcı ama neyse, bunlar da söylemeden giriş olmuyor. Eğer şehirdeki yerel yöneticiler, başta belediye başkanımız, valimiz, milletvekillerimiz, siyasi partilerimiz, o şehirle ilgili düşünceleri var, hedef koymuşlar, bir araya gelmişler, kol kola girmişler, gayret ediyorlarsa, şehirlerin geleceği aydınlık. Değilse emin olun şehirleri ben görüyorum geriden gittikçe kötüye doğru gidiyorum.
“BAŞIMIZA BELA OLUR DİYE KARPUZ KABUĞU KOYMAYA ÇALIŞIYOR”
Belediye başkanı bir proje yapmak istiyor. Birileri çıkıyor işte lan bu buradan prim yapar başımıza bela olur diye karpuz kabuğu koymaya çalışıyor. Veyahut da arkasından dolaşmaya çalışıyor. Veyahut da birisi iyi bir şey yapmaya çalıştığında öbürü tersine bir şey yapıyor. Şehir hakkında bir hedef yok. Şehrin avantajlarını, dezavantajlarını bilen yok. E öyle olunca değerli arkadaşlar o şehirdeki yapılması icap eden işleri bile yapamıyorsunuz. Bir tarihte belediye başkanıyım. Topraklarımız hiç verimli değil. Ezgeç püskürtmüş, lavlar üzerinde oturan bir şehiriz. Altı ay kış var, altı ay yaz var. Bu şehirde ne yapılabilir ya? Böyle bir kıraç ortamda ne yapılabilir? Turizmde neler yapılabilir diye bir başlık attık. Uzun uzun onu çalıştık. Ticarette, sanayide, tarımda, eğitimde, sağlıkta, kültürde on başlık halinde neler yapılabilir diye bir başlık attık ve uzun uzun ekiplerle çalıştık. Bizde turizm denilince şöyle anlaşılırdı. Bu şehir Selçuklu bakiyesi. Daha önce de Roma var. Adı zaten Krallar Şehri, Kaserya’dan geliyor. Peki, Roma var, Bizans var, Osmanlı var, Selçuklu var. İşte buradan kalan kümbetler, medreseler, camiler, hanlar, hamamlar var. İşte bu.
“BİNLERCE DIŞARIDAN ÇARŞI SEFERLERİYLE TURİSTLER GELİYOR”
Birisi dedi ki orada, hiç ummadığımız birisi, grup içerisinde Kayseri’yi çalıştırdığım ekipten birisi, Erciyes diye bir nimet var dedi, siz bunun kıymetini bilmiyorsunuz. Erciyes daha da yakışıklı bir dağ, güzel, karlı, buz gibi bir havası var. Suyunu içiyoruz tamam o nimetin farkındayız da eteklerinde de bağ evleri var. Fakat burası ekonomiye nasıl döner? Sonra kayak merkezi fikri ortaya çıktı. Ben bir proje çizdirdim. Erkan Mumcu Bey gelmişti davet ettim. Dedim ki böyle bir kayak merkezi yapacağım müsaade eder misiniz? böyle birisi çıktı oradan. Dedi ki bu sizin yaptırdığınız proje dedi, Kayak Merkezi projesi değil dedi. Neymiş peki dedim bu dedim. Ben de en namlı mimara proje yaptırdım. En şöhretli adama. Paraya da kıydım,
“BU ORTAK AKLI KULLANMAK LAZIM”
Kayseri paraya kıyamaz bak kıyık işte yaptırdık bir proje. Efendim sizinki bu peyzaj projesi dedi. Ya bir taraftan adam öyle kendine güvenli söylüyor ki bir şey diyemiyorum. Bir taraftan da işime taş “koyuyor, canım sıkılıyor adamın dediği. Peki kayak merkezi nasıl olur dedim. Müsaade ederseniz dedi. Ben dedi İzburg’da doğdum, büyüdüm. İşçi çocuğu olarak orada dünyaya geldim. Milli kayakçıyım. Sizi götüreyim, bir göstereyim dedim. Bir görün dedi. Allah Allah. Adam çok da oturaklı konuşuyor böyle. Genç de bir arkadaş. Bakan Bey’e dedim ki Allah razı olsun. Bak itimat ettiniz. Her türlü yetkiyi verdiniz ama bize birkaç ay bir müsaade edin. Biz dersimize iyice çalışalım. Biz çalışmamışız demek. Sonra kalktım İspuruk’a gittim. Anladım olayı. Alplerde gezdim epeyce. Sonra bir ilk Beyoğlu’ndaki raylı sistemi yapan firma, kayak merkezi çalışıyormuş. Onları davet ettim. Onlar dediler ki biz projeye başlamayız öyle. Ya ne yaparsınız? Biz dediler o dağda kayak yapılır mı yapılmaz mı? Bir sene çalışmamız lazım. Geldiler, 180 bin dolar verdim. Bir sene çalıştılar. Sonra projeye başlamadan küresel ısınma acaba etkiler mi burayı diye bir çalışma daha yaptırdım. Bir sene de öyle geçti. Sonra projesine 3 sene emek verdim. Şimdi orada yüz kilometrenin üstünde kayak pistleri, dört tane ayrı kapıda sosyal tesisler, bir sürü otel yıldızlı, yıldızsız, hafta sonları seksen yüz bin kişi var. O seksen yüz bin kişinin Kayseri ekonomisinin faydasını bir düşünün arkadaşlar. Dışarıdan geliyor çoğu. Ve bizde turizm neredeyse sıfıra yakındı. Bir takım rakamlar verilir ama Ürgüp Göreme’ye gelenler de onlar. Havalanından giriş yaptığı için rakamlar veriliyordu. Şimdi binlerce dışarıdan çarşı seferleriyle turistler geliyor.
Değerli arkadaşlar bu ortak aklı kullanmak lazım. Oradaki akılla ortaya çıkan şey ne ise onun peşine düşmek lazım. Sonra el ele kol kola girmek lazım. Sonra da iktidardan bir dakika bize yardım et. Şuralarda biz yetişemiyoruz demek lazım” dedi.