“Milletin çok açık niteliklerinden biri dildir. Türk Milletindenim diyen bir insan her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk düşüncesine bağlı olduğunu iddia ederse, buna inanmak doğru olmaz.” Mustafa Kemal ATATÜRK
Dil; bir ulusu birleştiren, koruyan ve o milletin ortak değeri olan sosyal bir müessesedir. Dil dediğimiz bu sosyal varlık canlıdır. Yaşatıldığı kadar büyüyüp gelişiyor, çağlara kök salıp insanlığa hizmet etmektedir. Lakin her canlı gibi ölmek gibi bir gerçeğe de sahiptir. Dil; içinde doğduğu ulus tarafından beslenmez ve değeri teslim edilmezse her canlı gibi yitirilir. Hititçe, Sümerce, Fenikece, Akadca, Urartu Dili ve Kipti Dili nefessiz bırakılan dillerdendir. Aramice, İskoçça (Kelt) dilleri ölmek üzere olan dillerdendir. Velhasıl temel iletişim aracımız olan dillerin hassasiyetle korunması geçmiş ile gelecek arasındaki bağlarımızın güçlü olması açısından elzemdir. Bir bebeğin anacığının ninnisini, babasının kıvancını dile getirdiği türkülerini, dedesinin anlattığı masalları, ninesinin yaktığı gazelleri anlayabilmesi, geleceğe taşıyabilmesi için dilin sulanması, budanması, beslenmesi şarttır. Sulanması gerekir, çağın yenilikleri, ihtiyaçları ve kültür, medeniyet ögeleri yapısına katılarak boy atması gerekir. Budanmalı dil, budanmalı ki sedası eksilmesin ufkumuzda! Budanmalı; varlığına olan saldırıları bertaraf edebilsin. Dil böylelikle gövdeyi saran, öze ait olmayan fazlalıklardan arınabilir.
Dillerin çağlardan çağlara seslenmesi, bizlerin toprağa tohum serpmesine, fidan dikmemize, boy atanları budamamıza ve olgunlaşan dil ögelerini hasat etmemize bağlıdır. Öz dilimize; kimliğimizi ve kültürümüzü bilebilmek için muhtacız. Öncelikle atalarımızdan kalan mirası ellerimizden kayıp gitmesine mani olmalı, mukaddes bilip yaşatmalıyız. Her devrin bir fırtınası, seli, depremi, yangını vardır. Elbet geleceğe doğru yol alırken bizlerde sert poyrazlara, asi nehirlerle aniden basan sellere, yer kabuğunun doğal hareketleriyle nice yer sarsıntılarına maruz kalacağız! Elimizden kamûsu, yolumuzdan bize kalan mirası, ufkumuzdan öz Türkçeyi bırakmadığımız sürece hepsi aşılmaya mahkûm.
Ülkemizde dilimiz için güzel bir gelişme yaşandı. Türkiye’de bir ilk olan dil müzesi 26 Eylül 2022 tarihinde başkentimiz Ankara’da ziyarete açıldı. Ankara’nın Altındağ ilçesinde, Ankara Kalesi yanında yer alan müzenin adı “Kelime Müzesi” dir. Müzenin kurucusu 2021 yılında “Deli Tarla” ismindeki eseriyle 67. Sait Faik Hikâye Armağanı’na layık görülen Şermin Yaşar’dır. Kelime Müzesi hem ülkemiz hem de Türk Dili açısından büyük bir öneme sahip. Kelime Müzesi’ne 13 Ocak 2023 tarihinde yazdan kalma güneşli bir günde ziyaret imkânı buldum. Müze dışarıdan bakılınca küçük şirin bir yapı olarak görünsede esasında içinde yüzyılları barındıran bir ağırlığa sahip. Eğer bir gün yolunuz “Kelime Müzesi” ne çıkarsa umarım bol zamanınız olur.
Kelime Müzesi’nin giriş katında soluduğunuz havayla ve gözlerinizin mestiyle anlıyorsunuz ki bu müze asırlardan gelen bir sırrı fısıldayacak sizlere. Sır mı? Öz Türkçe. En sevdiğiniz ezgi yumuşaklığıyla, unutamadığınız öykülerin dalga dalga yayılan o yankısıyla. Gözlerinizin en aşina olduğu renklerin yelpazesiyle zihninizden yüreğinize ulaşan bir gökkuşağı saracak benliğinizi. Coğrafya coğrafya yeryüzüne yayılan kolları, sözlük sözlük çivilenmiş zaman değirmenine. Müzeyi dolaşırken koyu sarıya çalan rengiyle bir testi karşımıza çıkıyor. Üzerinde yer alan bilgilerle bize kendinden bahsediyor. “Testi” kelimesinin dilimize Farsça’dan geldiğini fısıldıyor. Bir başka köşede bir çerçeve içinde damga şeklinde bir kuş karşımıza çıkıyor. Hemen yanında dünya lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün gerçeğe en yakın
dijital üç boyutlu heykeli bizleri selamlıyor. Sıradışı bir tasarım şeklinde; Türkçemizin bize ulaşmasında emeği olan alfabelere şükran için oluşturulmuş çeşitli harflerin yer aldığı sarkıt şeklinde ışıklandırma yer almaktadır. Alt kata indiğinizde ise basamak sonunda adımınızı sakınacağınız göz nuru ilmek ilmek dokunan bir kilimin büyüsüne kapılabilirsiniz. O takdirde kelime desenlerinde yolculuğa çıkmak için kendinizi özgür bırakın. Yaratıcı bir duyarlılığı, bolca emeğiyle bize bu müzeyi kazandıran değerli Şermin Yaşar, kelime şeritleri aracılığıyla dilimizin zenginliğini somut olarak göstermektedir. Müzeye giriş için düzenlenen biletler ayrı bir titizlikle hazırlanmış, sade ve anlamlı. Şiirler, öyküler, kamus, vesikalıklar, günlük kullandığımız araç- gereçler ve daha nicesi bu müzede sizleri bekliyor.
Okuma-yazma eyleminin temeli kelimeler. Nefes alan her insan hem kendini geleceğe ulaştırmada hem de istikbali inşa etmek için sözcüklere muhtaçtır. Dilin yaşaması da insanların kelimelerini muhafaza etmesiyle mümkündür. Türk Edebiyatı alanında çalışmaları olan yazarımız Şermin Yaşar; kurduğu müze, yazmış olduğu öyküleri, romanlarıyla ve düzenlediği seminerler, söyleşiler yoluyla dilimizi yaşatmak adına güçlü bir mücadele vermektedir. Yazarımız bu mücadelesinde azimle araştırmaya ve üretmeye devam ediyor. Öyle ki; müzecilik alanındaki bu ilk çalışmasına yakında bir diğerini de eklemeye hazırlanıyor. Hazırlık sürecinde olan kurmayı planladığı bu yeni müzesinin adı “Anne Müzesi”. Yazar bu müze ile bu kez bizleri farklı bir yolculuğa davet ediyor. Anne kelimesi nihayetinde kimimizi neşelendirirken kimimizi de buruklaştırıyor. Anne Müzesi birazda annesizliği anlatma gerekliliğini taşıyor. Yazar; Anne Müzesini ziyaret eden annelerle annesizliğin sızısını hafifleteceğine inanmakta.