Gelincik çiçeğinin anlamı; değer bilmek, unutmamaktır. Bazı rivayetlere göre şehitlerin defnedildiği yerde gelincik çiçeği biter. Gelibolulular ise gelincik çiçeğine “kan çiçeği” derler. Takvim yapraklarından 18 Mart 1915 günü düşer. Akvam-ı beşere karşı girişilen çetin mücadele neticesinde; Çanakkale şehrinde nice şehidin, vatanın bağrına düştüğü gibi. Gelibolu için şehit kanları nasıl can suyu olmuşsa, gelincik çiçeklerinin her biri de bugün şehitlerimizin vücut bulmuş hali. Kısa ömürlü gelincikler; gencecik yaşta şehitlik mertebesine yükselen kahramanlarımızı simgeler.
Çanakkale Zaferini, ne sayfalara sığdırmak mümkün. Ne de bir çırpıda anlatmak. Çanakkale ruhu; ne kadar yazılsa ne kadar çizilse hep biraz eksik kalacak ölçüde eşsiz ve yüce! Silahlarla, mayınlarla, uçak ve gemileriyle her yönden üstün olan İtilaf güçlerinin; Çanakkale Boğazı’ndan geçmelerini engelleyen şey madde ötesi bir güçtü. Bombasırtı olayı için Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği sözler bu gücü etkileyici şekilde tarif etmektedir: “…Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına kâmilen düşüyor, ikincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar şâyân-ı gıpta bir itidal ve tevekkül ile biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç ufak bir fütur bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okumak bilenler ellerinde Kur’an-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şehâdet çekerek yürüyorlar. Bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren şâyân-ı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebesi’ni kazandıran, bu yüksek ruhtur.” Winston Churchill; kendilerinden teçhizat bakımından yetersiz gördüğü Osmanlı kuvvetleri için 14 gün biçmişti. Öyle ki; iki haftada halledileceği düşünülen saldırıları karşısında savunmanın başarısıyla mevsimler akıp gitmiştir. Ünlü İngiliz şairi Rupert Chawner Brooker; 27 inci doğum günü kutladıktan sonra teğmen olarak İngiliz donanmasında yer alır. Ancak Çanakkale’yi geçmek için çıktığı yolda sivrisinek sokması nedeniyle sepsise yakalanarak hayata veda etmiştir.
Tarassut aynaları yani gözetleme aynaları düşman askerine üstünlük veren malzemelerdendi. Savaş sırasında geri çekilen düşmaların siperlerde bıraktıkları eşyalar arasında tarassut aynaları da vardı. Öneminin farkına varan askerimiz savaş sırasında gözetleme aynalarından esinlenerek “aynalı tüfenk” imal etmişlerdir. Seyit Onbaşının çalışır durumda kalan tek topun kaldıraç kısmının bozulması sonucu; arkadaşı Niğdeli Ali yardımıyla 215 kg ağırlığındaki mermileri topa yüklemiştir. Topun üçüncü ateşlenmesinde İngiliz gemisine isabet etmiş ve gemi yan yatmıştır. Ardından Nusret Mayın Gemisinin döşediği mayınlardan birine çarparak sulara gömülmüştür.
Çanakkale Savaşında İngilizler ve Fransızlar savaş suçu olan zehirli topuk kıranları cephe gerisinde kullandılar. Bal mumuyla zehire bulanmış topuk kıranları uçaklarla arazilerimize atarak savaşacak güçlerin savaş dışı kalmalarını amaçlamışlardır. Öyle hain bir plan ki bu; topuk kıranın üzerine basanın hemen dizlerden bacağının kesilmesi gerekiyordu. Çünkü o askerimiz biraz daha düşmanla çarpışıp vatanı namerde çiğnetmemeli idi. Velhasıl; Çanakkale’de atalarımız savaş demeden insanlık onurunu yaşatmak için namluyu kendisine doğrultan düşmanla bile lokmasını paylaşmıştır. Düşmanların naaşlarını defin için yardımcı olmuşlar ve esirlere savaş hukukuna aykırı muamelede bulunmamışlardır. Bu zafer bu orduya analarının ak sütü gibi helâldir.