Bir önceki yazımda Devrek Pelitli Köyü Karazan Mevkii’nde çıkan bir yangına katılımımı anlatıyordum.
Çıkan yangını kısa sürede kolay bir şekilde söndürmüştük. Çıkışı itibarıyla bana göre yangın küçük yangındı. Yangının çıktığı yerde zemin rutubeti, küçüklü büyüklü akan sular vardı. Bir de sonbahar yağmurları ormanı ıslatmıştı. Ormanda doğal korumaya şahit olmuştuk.
1998 yılında Karazan Mevkii ve ormanın diğer mekânlarını gezdim. Susamıştık, içecek su bulamadık. Eskiden neredeyse üç mevsim değirmenin döndüğü derelerde su yok denilecek kadar azdı. Suların nereye gittiği açık. Orman kupkuru. Aklıma gelmişken anlatayım. Geçmiş yüzyılın başlarında ormanlardan kesilen odun ve tomruklar derelerden suların gücüyle belirli yerlere taşınmış. Hızarlar kurulmuş, hatta çok sayıda ismi hızar-hızaryanı olan mekânlar mevcuttur.
Orman ve suları devlete aittir. Pekâlâ devlete ait sular, ihtiyaçtan fazla olarak nasıl alınmıştır? Cevabı; göz yumma, çıkar elde etme, korku, görevi yanlış ve kötüye kullanma, sözde acıma… olarak değerlendirmek mümkündür. Ormanlardan haksızca alınan devlete ait sular, doğal akımlarıyla çok büyük faydalar sağlarken durumu ortadan kaldıran az sayıdaki kimse sayesinde fayda vermekten uzaklaşmıştır. Durum zarara dönüşmüştür. Kanunu uygulamak, kanun koymaktan zorlaşmış olarak kendini gösteriyor.
Akan suların, borulardan ve kanalizasyonlardan kurtulması, doğaya döndürülmesi; yangınları azaltacak ve canlılığa neden olacaktır. İhtiyaç fazlası alınan devletin sularının, doğaya döndürülmesi her insanın görevidir.
İyi işlerin yapılması zorlama ile de olsa haktır. Anlatımlarıma karşı çıkıp tenkit edenler olacaktır. Benim onlara cevaplarımdan bir tanesi, genel menfaatin her hâlükârda özel menfaate üstün olduğudur.
Eski zamanlarda nadiren görülen yangınların fazlalaşmasının nedenlerinden, anız yakma, piknik ateşi, atılan camlar, bilerek kasıtlı yakımlar… ı sayabiliriz.
Sık sık anız yakmaları nedeniyle yangın çıkma vak’alarını duyuyoruz. Anız yakmanın canlılara, toprağa, havaya, görüntüye zarar verdiğini biliyoruz. Anız yakanlara en azından yaktıkları tarlaları birkaç yıl ekmeme cezası verilmelidir. Akıllanma ve doğanın kendine gelmesine büyük katkı olacaktır.
Anız yakmanın büyük günaha neden olduğunu hatırlatayım.”Kim bir canlıyı haksız yere öldürürse bütün canlıları öldürmüş demektir.Kim de bir canlıyı yaşatırsa bütün canlıları yaşatmıştır” hadis-i şerifini hatırlatmak istedim.
Anız atıklarının zamanla gübre olarak kullanılması da mümkündür. Tarlaya yararının düşünülmesi de yakımları azaltacaktır. Tarla ve bahçe işleriyle uğraştığım için iyi bilirim. Anız işi de zahmetlidir. Her şeye rağmen yakılmaması faydalıdır düşüncesini her insan taşımaktadır.
Ormanlarımız, sıcak havayı serinletme ve soğuğu düşürmede doğa için önemli rol oynamaktadır. Ormanlar sayesinde 4-11 derece ısı değişimi olduğu uzmanlar tarafından söylenmektedir. Kışın soğuğu yazın da sıcağı düşürmektedir. Bu rakamlar küçümsenemez.
Çok sayıda insanın ormanların sunduğu değişim imkânını bilmesi nedeniyle ormanlara pikniğe gidiliyor. Kısa ve uzun süreli kalmalar olabiliyor. Bu süre zarfında ateş yakılıyor. Yakılan ateş, ormana sıçramak suretiyle yangın çıkarabiliyor. Ateş yakımı sadece piknik
alanlarında yapılmalıdır. Bostandüzü (Devrek) Mesire Alanı’nda ne güzel uygulama yapılıyor. Demek ki olabiliyor. İlgililere teşekkürler.
Önemine binaen yazım devam edecektir.
Buluşmak dileği ile… Hoşça kalınız.