Binlerce yıl varlığını korumuş dillerden biri Türkçe. Bugün dilimizi masaya yatırıp üzerine düşündüğümüz de; bazılarımız çok karamsar, bazılarımız daha ümitvar. Hayati Develi; 2022 yılında 10. baskısı okurlarına ulaşan ‘Dil Doktoru’ adlı eserinde “…Küreselleşen dünyada Türkçe’nin geleceğini merak etmek, aslında Türklerin geleceğini merak etmektir.” diyor. Yeni yılda dilimizi geniş bir pencereden incelemek ve Türkçe ’ye dair gelişmeleri takip etmek bu anlamda değerli. Günlük gazeteler, haber yayınları, diziler, filmler, dergiler, kitaplar olsun okullar ve iş yerleri olsun, hayatımızın her anı “ dil” ile şekilleniyor. Bu noktada Mustafa Argunşah ‘Sözüm Türkçe Üstüne’ adlı eserinde geçmişten günümüze Türk Dili adına önemli atılımlar yapan isimlere geniş yer verilmektedir. Şemsettin Sami’nin meşhur Kamus-ı Türkî’si, Ömer Seyfettin’nin Yeni Lisan adlı makalesi, İsmail Gaspıralı’nın Tercüman Gazetesi’ni çıkarması gibi. Yine eserde zikredilen; M.Necati Sepetçioğlu, Yaşar Kemal ve niceleri; günümüze ulaşan eserleriyle Türkçeye dair bize yol göstermeye devam etmektedirler. Mustafa Argunşah’a göre Türkçeye dair bugünkü şikâyetlerimiz, insani özelliğimizden kaynaklı ve her devirde var. Bu şikâyetleri, duygusal yaklaşımımızın neticesi olarak görüyor. Ayrıca geçmişi körü körüne yüceltmek, her şeyi geçmişte tozpembe gösterip günümüz insanlarının olumsuz yönlerini ortaya çıkarmanın haksızlık olduğuna inanmaktadır.
Mustafa Argunşah; Türkçe’nin, tarihi boyunca en parlak dönemini yaşadığını belirtmektedir. Türk Dünyası’nın hiçbir dönemde bu kadar birbirine yaklaşmadığını ve birbirini anlamaya çalışmadığını vurgulayarak bu durumun Türkçe’nin konumunu güçlendirdiğini düşünmektedir. Bundan 17 yıl önce kaleme aldığı eserde; “Bugün olmasa bile içinde bulunduğumuz yüzyıl içerisinde Türklerin ortak bir dilde bulaşacağını ve birbirlerini anlayacağını düşünüyorum.” demektedir. Bu sözü ile ne kadar ileri görüşlülüğe sahip olduğunu anlıyoruz. Zira 16 Eylül 2024 tarihinde Bakü’de gerçekleşen Türk Devletleri Teşkilatı öncülüğünde düzenlenen “Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonu Üçüncü Toplantısı” neticesinde ‘ Ortak Türk Alfabesi’ kabul edildi. Ortak Alfabe çalışmaları Türk Şurası tarafından 1991 yılında başlamış, 2024 yılında neticelenerek 34 harf üzerinde uzlaşılmıştır. Ortak Alfabe; A,E,Æ,I,İ,O,Ö,U,Ü,Ū olmak üzere 10 ünlü harfi barındırmaktadır. Ortak Alfabede yer alan ünsüz harfler ise; B,C,Ç,D,F,G,Ğ,H,X,J,K,Q,L,M,N,Ň,P,R,S,Ş,T,V,Y,Z ‘dir. Türk Ortak Alfabesi böylelikle 10 sesli, 24 sessiz harf olmak üzere 34 harften meydana gelmektedir.
Ortak Türk Alfabesi ile ilgili bir parantez açmam gerekirse; İlber Ortaylı’nın Hürriyet Gazetesi’ndeki 15 Eylül 2024 tarihindeki yazısına göz atmakta fayda var. Yeni Alfabe başlıklı yazısında : “ …Türkçe’nin bu şekilde düzeltileceğini sanmak, düzgün telaffuz edileceğini sanmak, hele bunu bürokratik bir yapıyla gerçekleştirmeyi ummak gülünçtür…” şeklinde konuyu ele almaktadır. İlber Ortaylı Türkiye’deki Türkçe’nin mevcut durumu ile ilgili karamsar olan cephede yer almaktadır. Aynı yazısında Oktay Sinanoğlu’nun dil üzerine olan hassasiyetine yer vererek o zamanlar kendisinin ne kadar haklı olduğunu şimdi anladığını ifade etmektedir. Oktay Sinanoğlu katıldığı program ve kaleme aldığı eserlerde “Türkçe giderse Türkiye gider.” şeklindeki ikazıyla bu konunun asla hafife alınamayacak kadar vahim olduğunun altını çizmekteydi.
Mustafa Argunşah’ın eserine geri dönecek olursak; Türkiye’deki dil sorunlarına dair Türkçeyi Koruma Yasası çıkarılması gerektiğinin üzerinde durmaktadır. Ayrıca daha araştırıcı, arayıcı olmak bu kelimelerin yaygınlaşması için özel gayret sarf etmemizin önemine değinmektedir. Bu anlamda Fransız Kültür Bakanlığı’nın yayımladığı genelgeyle e-mail sözünü yasaklayıp e- posta anlamındaki Fransızca courriel kelimesinin kullanılmasını tavsiye ederken bizim bu gibi durumlarla ilgili duyarsızlığımızın nasıl izah edilebileceğini okurlarına sormaktadır. Üniversitelerdeki gazetecilik bölümlerinde Osmanlı Türkçesinin öğretilmesi gerekliliğinden bahsetmektedir. Şehirlerin inşaa süreçlerinde yer adları ve işyerlerine verilen isimler konusunda belediyelere çok iş düştüğünün altını çizmektedir. İşyeri ve ürün adlarında kirlenme olduğunu aktaran Argunşah; bunun içinde yalnızca dilcilerde değil, bütün kurum ve kuruluşlarla birlikte topluma da görev düştüğüne inanmaktadır. Bu anlamda da mücadele etmemiz gereken bir başka konunun; ülkemizdeki Batı hayranlığı ve kendi değerlerini küçük görme psikolojisi olduğunu vurgulamaktadır. Mustafa Argunşah’ın özeleştiri olarak şu fikrîde sarsıcı özelliktedir: “ Tarihi yapan ama yazmayan bir millet olduğumuz açıktır. Ne yazık ki; eski tarihimizi öğrenmek için kendi kaynaklarımız yerine Çin yıllıklarına, Arap kaynaklarına yahut Batılı ve Doğulu gezginlerin seyahatnamelerine başvurmak zorunda kalıyoruz.” Türkçe’nin muhafazası anlamında; dile karşı gösterdiğimiz hassasiyet, aslında Tarih Bilimine olan ihtiyacımızı da gün yüzüne çıkarmaktadır.
Dilin en çok işlendiği mekân olan okulları incelemek gerekirse; Müjdat ATAMAN’ın “Açılın Ben Öğretmenim” eserinden faydalanılabilir. Eserde, öğretmenlik mesleğine yeni başlayanların teoriden pratiğe geçişte hangi problemlerle yüzleştiği resmedilirken aynı zamanda Türkçe derslerinde kullanılabilecek yaratıcı etkinliklerde okuyucuya sunulmaktadır. Bu anlamda Türkçe derslerinde hayal gücünün daha etkin yer almasının önemine vurgu yapılmaktadır. Bilinç Koridoru Tekniği, Kubaşık Öğrenme, Drama Liderlik Eğitimi, Çıkış Bileti Etkinliği, Görülebilir Ders Akışı, Sınıfın Sahne Olarak Görülmesi, Sınıf Duvarlarının Öğrenmeye Uygun Tasarlanması, Ara Değerlendirmeler gibi bir dizi teknik ve yaklaşımlarla Türkçe derslerine dair öğrencilerdeki olumsuz tavırların giderilerek merak kıvılcımının ateşleneceği yönünde tavsiyelerde bulunulmaktadır.